Bibliografische Information der Deutschen Nationalbibliothek:
Die Deutsche Nationalbibliothek verzeichnet diese Publikation in der Deutschen Nationalbibliografie; detaillierte bibliografische Daten sind im Internet über www.dnb.de abrufbar.
©2018 Savas Bozbel
Herstellung und Verlag: BoD – Books on Demand GmbH, Norderstedt
ISBN: 978-3-7448-5340-8
“Hukuk, (..) savaşlarla, soykırımlarla, katliamlarla, cinayetlerle, ihanetlerle, zulümlerle, sömürülerle, haksızlıklarla yaralanan insanlığın, kendini kendisinden korumak için yarattığı ve gölgesine sığındığı bir yeryüzü tanrısıdır.
Her zorba, her zalim, her diktatör hukuku öldürmek ister ama hiçbirinin gücü buna yetmez.
Hukuk ölümsüzdür.“
Ahmet Altan
AAH-ARB 1/80: |
Allgemeine Anwendungshinweise zum ARB 1/80 |
AB: |
Avrupa Birliği |
ABAD: |
Avrupa Birliği Adalet Divanı |
ABD: |
Ankara Baro Dergisi |
ABİHA: |
Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma |
Abs.: |
Absatz (Kanun maddesinin fıkrası) |
AG: |
Amtsgericht |
age: |
Adı geçen eser |
AİHM: |
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi |
AİHS: |
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi |
Art.: |
Artikel |
AsylbLG: |
Asylbewerberleistungsgesetz - Sığınmacılara Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun |
AsylG: |
Asylgesetz |
AsylVfG.: |
Asylverfahrengesetz |
AufenthG: |
Aufenthaltsgesetz (Alman İkamet Kanunu) |
AufenthV.: |
Aufenthaltsverordnung |
Aufl. |
Auflage |
AuslG: |
Ausländergesetz (mülga) |
AÜHFD: |
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi |
AÜSBF: |
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi |
AVwV: |
Allgemeine Verwaltunsgvorschrift |
Az: |
Aktenzeichen |
BA: |
Bundesarbeitsagentur – Federal İş Ajansı |
BAföG: |
Bundesausbildungsgesetz |
BAMF: |
Bundesamt für Migration und Flüchtlinge – Fedral Göç ve Mülteciler Dairesi |
BBiG: |
Berufsbildungsgesetz |
BEEG: |
Bundeselterngeldgesetz |
BeschV: |
Beschäftigungsverordnung |
BGBl: |
Bundesgesetzblatt |
BKGG: |
Bundeskindergeldgesetz |
bkz.: |
Bakınız |
BM: |
Birleşmiş Milletler |
BMAS: |
Bundesministerium für Arbeit und Soziales |
BMFSFJ: |
Bundesministerium für Familie, Senioren, Frauen und Jugend |
BMI: |
Bundesinnenministerium |
BMMYK: |
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği |
BR-Drs: |
Bundesrat Drucksache |
BT-Drs.: |
Bundestag Drucksache |
BVerfG: |
Bundesverfassungsgericht |
BVerwG: |
Bundesverwaltungsgericht |
C.: |
Cilt |
DAAD: |
Deutscher Akademischer Austauschdienst |
DeuFöV: |
Deutsch-Sprachförderverordnung |
DVBl |
Deutsches Verwaltungsblatt |
ECR: |
European Court Reports |
EG: |
Europäische Gemeinschaften |
EStG: |
Einkommensteuergesetz |
EU: |
Europäische Union |
EuGH: |
Europäische Gerichtshof |
EuGHE: |
Entscheidungen des Europäischen Gerichtshofes |
EWG: |
Europäische Wirtschaftsgemeinschaft |
EZAR: |
EZAR - NF- Entscheidungssammlung zum Zuwanderungs- Asyl- und Freizügigkeitsrecht |
FamFG.: |
Familienverfahrensgesetz |
ff: |
Folgende |
GER: |
Gemeinsamer Europäischer Referenzrahmen für Sprachen |
GFK: |
Cenevre Mültecilerin Hukuki Statüsü Hakkında Sözleşme |
GG: |
Grundgesetz (Alman Federal Anayasası) |
HwO: |
Handwerksordnung |
IHS: |
Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi |
InfAuslR: |
Informationsbrief für Ausländerrecht |
IntV: |
Integrationskursverordnung |
i.V.m_ |
in Verbindung mit |
karş.: |
Karşılaştırınız |
LSG: |
Landessozialgericht |
m.: |
Madde |
MC: |
Milletler Cemiyeti |
MHB: |
Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni |
Nds.: |
Niedersachsen |
Nr.: |
Nummer |
NRW: |
Nordrhein Westfalen |
NVwZ-RR: |
Rechtsprechungsreport Verwaltungsrecht |
NVwZ: |
Neue Zeitschrift für Verwaltungsrecht |
OKK: |
Ortaklık Konseyi Kararları |
OLG: |
Oberlandesgericht |
OVG: |
Oberverwaltungsgericht |
Örn.: |
Örneğin |
para: |
Paragraf |
Rdn: |
Randnummer |
RG: |
Resmi Gazete |
Rn: |
Randnummer |
Rs.: |
Rechtssache |
s.: |
Sayfa |
S.: |
Seite, Satz, Sayı |
SG: |
Sozialgericht |
SGB: |
Sozialgesetzbuch |
SGG: |
Sozialgerichtgesetz |
StAG: |
Staatsangehörigkeitsgesetz |
StGB |
Strafgesetzbuch |
TBBD: |
Türkiye Barolar Birliği Dergisi |
u.a.: |
unter anderem |
UNHCR: |
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği |
Urt.: |
Urteil |
UVG: |
Unterhaltsvorschussgesetz |
v.: |
Von, vom |
vd.: |
Ve devamı |
VG: |
Verwaltungsgericht |
VwGO: |
Verwaltunsgerichtsordnung |
VwVfG: |
Verwaltungsgerichtsverfahren |
Resmi rakamlara göre son yıllarda Türkiye’den Almanya’ya iltica talebinde bulunanların sayısında ciddi artış yaşanmaktadır. Türkiye’de son yıllarda yaşanan insan hakları ihlalleri ve OHAL sürecinde, maalesef birçok insanımız, başta Almanya olmak üzere dünyanın değişik ülkelerine iltica talebinde bulunmuştur. Bu bakımdan Alman İltica Hukuku, Türkiye’den gelen sığınmacıların da ilgi alanına girmiştir.
Alman İltica Hukuku, alanında oldukça kapsamlı bir mevzuat ve uygulamaya sahiptir. Şimdiye kadar, değişik dillerde, özellikle ProAsyl, Asyl. Net ya da eyaletlerdeki “Mülteci Konseyleri” (Flüchtlingsrat) gibi sivil toplum kuruluşlarının, değişik dillerde hazırladığı çalışmalar ve bilgilendirme kitapçıkları olsa da – belkide ihtiyaç duyulmamasından – bu alanda Türkçe derli toplu bir çalışma yapılmamıştır.
İşte bu alandaki ihtiyacı gidermek amacıyla hazırlanan, daha çok iltica hukuku alanındaki uygulama ve pratik bilgilere yer veren; aynı zamanda bu alandaki kişisel tecrübeleri yansıtan elinizdeki bu çalışma, Almanya’ya iltica başvurusunda bulunanlara ve bulunacak olanlara rehberlik etme gayesiyle hazırlanmıştır. Kitap, ağırlıklı olarak uygulamayı göz önüne almış, sığınmacılara pratik bilgiler sunarak yol göstermeye çalışmıştır. Kitap, içerik itibarıyla hali hazırda koruma statüsü elde etmiş mültecilere yönelik olarak, bu statülerinin hangi hallerde sona ereceği, statünün iptali hallerinde neler yapılabileceği gibi faydalı bilgiler de içermektedir.
Kitabın giriş bölümünde mülteci hukukunun temel hukuki düzenlemeler ve kısa tarihçesi; ikinci bölümünde iltica süreci, başvurunun yapılması, ondan sonraki işlemler, Dublin Süreci ile iltica sürecindeki haklarınız, Alman iltica hukukunda koruma türleri ele alınmış; üçüncü bölümde sığınma başvurusunun reddi halinde yapılabilecek olanlar, başvurunuzun kabulünde sahip olduğunuz ikamet, çalışma ve seyahat, öğrenim, sosyal haklarınız ile koruma statütnüzü sona erdiren haller, yani sığınmacı ve mültecilik vasıflarının hangi hallerde sona ereceği ele elınmıştır. Nihayet kitabın son bölümünde ek olarak mültecilerin en çok ihtiyaç duyduğu konularda, Almanca örnek dilekçelere yer verilmiş, ardından iltica hukukunun temel metinlerinin Türkçe çevirileri de kitabın sonuna eklenmiştir.
Bu kitap, “o güzel atlara binip giden, o güzel insanlara” atfedilmiştir..
Kitabın, faydalı olması dileğiyle..
Prof. Dr. Savaş Bozbel
Mart 2018 - Nürnberg
İltica, Arapça kökenli bir kelime olup, “sığınma” anlamına gelmektedir. İltica, yani “sığınma,, kavramının tarihsel bir geçmişe dayandığı bilinmelidir. İnsanı toprağından eden nedenlerin insanlık tarihi kadar eski olduğu göz önünde bulundurulursa sığınma olgusunun ne kadar uzun bir geçmişe dayanmış olabileceği anlaşılabilecektir.
Bir görüşe göre sığınma olgusu ve mültecilik kavramı en az 3500 yıldan beri varlığını sürdürmektedir ve çok değişik biçimlerde eski toplumların yazıtlarında, kutsal kitaplarında bu olguya ilişkin izler mevcuttur. Hatta mültecilerin korunmasına ilişkin düzenlemelere bu dönemlerdeki yazıtlarda (örneğin Aztek yazıtlarında) dahi rastlamak mümkündür1. Benzer örneklere Roma‘da, Eski Yunandaki site şehirlerinde, Ortaçağ Avrupa‘sında, İslam tarihinde ilk inananların üzerindeki baskıların zulüm boyutuna ulaştığı bir zamanda başta Habeşistan‘a sığınmalarında, sonrasında Medine‘ye hicretlerinde de rastlanmaktadır.
Anadolu, yüzyıllardan bu yana hep bir iltica, sığınılacak güvenli bir liman olmuştur. Hitit Kralı bir ülke ile yaptığı antlaşmada, antlaşmaya taraf olan ülkeden kendi ülkesine gelen bir mültecinin geri gönderilemeyeceğini ifade etmiştir. Bir başka Hitit Kralı, Kral Urhi-Teshup amcası tarafından tahttan uzaklaştırılmış ve Mısır‘a mülteci olarak gönderilmiştir. Macaristan’da egemenlik kurmaya çalışan Hasburg ailesinin baskıcı politikalarına karşı yürütülen direnişin önderlerinden Thököly İmre’nin 1699’da eşiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na iltica etmesi sadece örneklerden birisidir.
Kuşkusuz, Poltava Savaşında Ruslara yenilerek kaçıp Osmanlı’ya sığınan İsveç Kralı 12. Karl, olayı ilginç bir sığınma örneğidir. Bu sığınmacıyı Rusların istemesine rağmen iade etmeyen ve uzun süre Osmanlı topraklarında kaldığı için “Demirbaş Şarl” lakabı verilen 12. Karl’ı ele geçirmek için Rusya Osmanlı topraklarına girmiş, Prut nehri yakınlarında iki ordu savaşmış, 1711’de yapılan Prut Antlaşmasında Osmanlı aleyhine hükümler bulunsa da İsveç Kralının ülkesine sağ-salim dönmesi ve buna Rusların engel olmaması özel bir madde ile şart koşulmuştur. Yine, yukarıda anıldığı gibi İspanya’dan kaçan Museviler, Avusturya-Macaristan İmparatorluğundan kaçan Macar mülteciler, 1859-1922 yılları arasında Kafkaslar ve Kırım’dan kaçan ve sayıları dört milyonu bulan Çerkez ve Tatar mülteciler kitlesel mülteci akınları olarak sayılabilir. 1920 yılında özellikle Bolşevik İhtilalinden sonra kaçan 65.000 kadar Rus’la değişik bölgelerden kaçan Rum ve Ermeniler ile birlikte İstanbul’a sığınan toplam nüfus 100.000 kadar tahmin edilmektedir.
1830 Polonya ihtilal liderlerinden Prens Adam Czartorski’nin Çarlık Rusya’sına karşı yürüttüğü mücadele başanlı olamayınca 1841 yılında İstanbul’a gelmiş ve burada bir büro kurarak Polonya’dan kaçan siyaset adamları ile askerleri birleştirmeye çalışmıştır. Prens Adam Czartorski İstanbul’daki Polenezköy’ü kurmuş ve bu araziye 1856 yılında Polonya’dan gelenleri yerleştirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ülkeden kaçma ve başka bir ülkeye sığınma olayına en çarpıcı örnek ise; Cem Sultan olayıdır. 2. Beyazıt’ın kardeşi olan Cem Sultan, ağabeyi ile saltanatı paylaşmak istemiş, kabul edilmeyince 2. Beyazıt ile savaşmış ve yenilerek ilk önce Mısır’a daha sonra Rodos Şövalyelerine sığınmıştır. 13 yıl gibi bir süre Avrupa’da esaret hayatı çeken mülteci Cem Sultan’ın cesedi devletler arasında çekişmelere neden olmuştur2.
Bir başka görüşe göre ise iltica (sığınma) olgusu ve mülteci kavramı, M.Ö 2000’li yıllara kadar dayanmaktadır. Sınırların kesin ve belirgin hatlarla belirlenmediği bu erken dönemlerde dahi söz konusu kavramlarla karşılaşılması konunun önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Yakın döneme ilişkin ilk örneği, 30 Yıl Savaşları ve ardından yaşanan kitlesel hareketler oluşturmakta ise de günümüz gelişmelerine zemin hazırlayan süreç, 20. yüzyılın başında büyük kitlelerin zorunlu göçüne sebebiyet veren Balkan Savaşlan ile başlamaktadır. Birinci Dünya Savaşı ardından, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu nun yıkılmasıyla beraber milyonlarca insan, Avrupa’nın çeşitli bölgelerine sığınmak durumunda kalmıştır. Bu hareketlilik, İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde özellikle faşist rejimlerin politikaları ile artarak devam etmiş; söz konusu süreç, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında en üst noktaya ulaşmıştır. İlgili zaman aralığında, Avrupa’da yirmi milyon insanın yer değiştirdiği bilinmektedir.
Bu dönemin ardından, sömürge rejimlerinin ortadan kalkma süreci ile başlayan bağımsızlık hareketleri ve devamında kurulan devletlerin sınırlan konusunda çıkan uyuşmazlıklar, özellikle Afrika Kıtasında kitlesel nüfus hareketleri ile sonuçlanmıştır. 1980’li yılların sonuna gelindiğinde Afrika, Asya ve Latin Amerika söz konusu hareketlerin görüldüğü başlıca bölgeler olmak üzere ön plana çıkmıştır. 20. Yüzyılın sonlarına doğru ise özellikle soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarındaki artış dünya üzerindeki mülteci sayısının büyük oranda artmasına neden olmuştur. BM rakamlarına göre 2017 yılı itibarıyla Dünyada 65 milyonu aşkın kişi savaşlar ve şiddet nedeniyle evlerini terketmiş durumdadır. Bu, önceki yıla göre 300 bin artış anlamına geliyor. Bu 65 milyon kişiden 22 milyonu da sığınmacı statüsünde olup, her 113 kişiden biri ya mülteci ya da kendi ülkesinde yaşadığı yeri terketmek zorunda kalmıştır3. Dolayısıyla tüm dünyada BMMYK’nın faaliyet alanına giren kişi sayısı 66 milyona ulaşmıştır4.
Mülteci hukukunun gelişim sürecine bakıldığında, konuyla ilgili ilk çalışmaların, 1920’lı yıllardan itibaren, Milletler Cemiyeti (MC) çerçevesinde, iki ya da daha fazla devletin taraf olduğu, mültecilerin hukuki statüsünü tanımlamak amacıyla yapılan sözleşmelerden ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Sözleşmelere, az sayıda devletin çekincelerle taraf olması, ilgili Sözleşmelerin uygulama alanını ve mülteci hukukunun gelişimindeki önemini azaltmıştır. MC’ye üye devletler, 1938 yılına gelindiğinde, Almanya’dan gayri iradi olarak göç eden kişilere yardımcı olmak amacıyla Hükümetler Arası Mülteciler Komitesi’ni (Inter-govermental Committee on Refugees) kurmaya karar vermişler; ancak söz konusu Komite çerçevesinde yapılan mülteci tanımları, devletlerin tam desteğini alamamış, ortak bir tanım üzerinde fikir birliğine varılamamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, Birleşmiş Milletler (BM) Andlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle mülteci hukukunu BM’nin en önemli gündem maddesi haline getirmiştir. Bu alandaki boşluğun doldurulmasına ilişkin çalışmalar kapsamında, öncelikle, 1946 yılında, Hükümetler arası Mülteci Komitesinin görevleri, Uluslararası Mülteci Örgütüne (International Refugee Organization) devredilmiştir. Devam eden süreçte, 10 Aralık 1948 tarihinde, BM Genel Kurulu’nda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edilmiştir. Uluslararası insan hakları hukukunun temel taşı olan bu belgede, sığınma hakkı, diğer insan hakları ile beraber düzenlenmiştir.
Bu sırada, İkinci Dünya Savaşının ardından süregelen gerginlikler, Uluslararası Mülteci Örgütü’nün kuruluşundan itibaren attığı ciddi adımlara rağmen, daha kapsamlı bir örgütlenme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. BM Genel Kurulu tarafından, mülteciler için “uluslararası koruma sağlamak ve sorunlarına kalıcı çözümler temin etmek üzere”, 14 Aralık 1950’de Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) kurulmuş, Komiserlik 1 Ocak 1951’de çalışmalarına başlamıştır. BMMYK çalışmaları devam ederken yine BM Genel Kurulu’nda, 28 Temmuz 1951 tarihinde, Cenevre’de, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme, yirmi altı devlet tarafından kabul edilmiş, 22 Nisan 1954’de ise yürürlüğe girmiştir5.
1967 Protokolü ile 1951 Sözleşmesinin kapsamı genişletilmiştir6. Böylelikle, tarih sınırlaması ortadan kaldırıldığı gibi, buna bağlı coğrafi sınırlamaya da son verilmiştir. Mülteci hukukunun gelişimi açısından bir diğer önemli nokta, 1967 Protokolü hükümlerinin ve bunlardan doğan yükümlülüklerin, taraf devletlerce hiçbir sınırlama olmadan uygulanacak olmasıdır.
Sığınma hakkı, “bir kişinin, uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletin ülkesini çeşitli baskılar ya da ayrımcı yasal kovuşturmalar nedeniyle terk ederek, yabancı bir devletin ülkesine, diplomatik temsilciliği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemilerine ya da devlet uçak gemilerine girmesini ve bu devletin korumasını aramasını” ifade eder7.
Zulüm ve baskı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan, geldikleri ya da vardıkları yerde insan hakları ihlalleriyle karşılaşan kişilerin, ulusal ve uluslararası seviyede korunması, ahlaki olduğu kadar hukuki de bir zorunluluktur.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 14. maddesinde yer verilen sığınma ve sığınma hakkı; temel insan hakkıdır. Sığınma hakkı, kişilerin barış ve güvenlik içinde kendi ülkelerinde yaşamalarını belirtir.
Uluslararası toplumun yapısında meydana gelen değişmeler, savaş ve siyasal karışıklık, ülkelerarası çıkar çatışmaları, üçüncü dünya ülkeleriyle ilişkiler, afetler, kıtlık, salgın hastalıkların varlığı dolayısıyla milyonlarca kişiyi yaşadıkları yerlerden ayrılmaya mecbur etmiştir.
Modern uluslararası hukukta “iltica hakkı”, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin açık hükmüne rağmen, ortaya çıkışından bu yana kişilerin hakkı olarak değil devletlerin ihsan ettiği bir lütuf olarak anlaşılmıştır ve bugün de aynı anlayış egemenliğini sürdürmektedir. Bu zihniyette, “iltica” temel bir insan hakkı olarak değil de, devletlerin gönüllü olarak yükümlendiği insani ve ahlaki bir görev olarak algılanmaktadır. Buna göre iltica hakkı, devletin kendi iç hukukuna göre veya diğer devletlerle yapacağı anlaşmalar çerçevesinde kullanabileceği bir egemenlik tasarrufu ve buna bağlı olarak tanıyabileceği bir haktır. Bu anlayışa göre, iltica talebinde bulunan kişi, iltica hakkının tanınması konusunda hukuken güvence altına alınmış ve hukuksal mekanizmalarla, özellikle de yargısal korumayla donatılmış bir hakka sahip değildir. Kısacası iltica hakkı bireysel bir hak olmayıp, tanınması devletlerin tasarrufuna bırakılmış bir haktır, bir “devlet hakkı” dır8.
Sığınmacıları, sığınma olayının nedenine ve gerçekleştirme biçimine göre ikiye ayırmak mümkündür.
1) Bir ülkedeki birtakım ayırım gözetici olaylardan ya da savaştan, iç çatışmalardan kaçarak gerçekleştirilen topluca sığınmalar sonucu bu duruma düşen sığınmacılar. Örneğin, Hitler Almanya’sından kaçarak başka ülkelere sığınan Museviler ve radikal solcular.
2) Kişi olarak kendilerine karşı girişilen ayırım gözetici eylem ve işlemler nedeniyle bireysel sığınmalar sonucu bu duruma düşen sığınmacılar. Örneğin, ülkesindeki siyasal kovuşturmalar nedeniyle başka bir devlet ülkesine sığınan kişiler9.
Uluslararası hukukta ise
•Mülteci (refugee, Flüchtling, Asylberechtigter),
• Sığınmacı (asylumseeker, Asylsuchender),
• Göçmen (immigrant, Migrant)
kavramları kullanılarak bir ayrıma gidilir.
1951 Tarihli Mültecilerin Statüsü ile ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde mülteci, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanmıştır.
Şu halde “mülteci”, vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve “ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir.
Sığınmacı ve mülteci kavramları farklı anlamlar taşımasına rağmen pek çok kaynakta aynı anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Gerek literatürde gerekse uluslararası düzenlemelere göre, iltica etme hakkı ve bunun sonucu olarak mülteci olmak hukuki bir statünün kazanılmasını sağlar. Sığınma hakkı ile sığınmacı olmak ise hukuki bir statü kazanılmasından çok fiili ve sığınılan ülkenin yasalarından mülteciler gibi yararlanılmasını öngörmeyen, mülteci statüsü verilmeden önceki safhada bulunan kimseleri ifade etmektedir. Dolayısıyla sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır.
Göçmen10; hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır. Esas olarak, ülkesinden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için değil, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle ayrılan kişiler olarak tanımlanabilir.
1 Kılıç, Taner; Bir İnsan Hakkı Olarak İltica, Dünyada ve Türkiye’de Tarihi Arka Plan, www.amnesty.tr, İstanbul 2005, s. 3; Barkın, Ersan; 1951 Tarihli Mülteciliğin Önlenme Sözleşmesi Ankara Barosu Dergisi 2014, s. 336.
2 Afyoncu, Erhan; Popüler Tarih Dergisi, Ekim 2000, Sayı 5, s. 25.
3 Kaynak http://www.unhcr.org/tr/
4 Özgüven/Özturanlı; Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türkiye, AÜHFD 2013, 1011; http://www.unhcr.org/tr/
5 Özgüven/Özturanlı; AÜHFD 2013, 1016.
6 Sözleşme, ilk halinde bu tanımı “1951’den önce meydana gelen olaylar” diyerek bir “tarih sınırlaması” ile daraltmış, ayrıca “Avrupa’da meydana gelen olaylar” ve “Avrupa’da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar” şeklinde bir ayrımla “coğrafi kayıt” koyma imkanını da açık tutmuştur. Sözleşmenin Avrupa merkezci bir bakışla hazırlandığının açık kanıtı olan bu sınırlama, izleyen yıllarda meydana gelen önemli mülteci hareketlerinin Sözleşme kapsamında değerlendirilememesine neden olduğu için uluslararası kamuoyunda ciddi sıkıntılara yol açtı. Durumu düzeltmek için yapılan çalışmalar çerçevesinde bir Protokol hazırlanmış, bu Protokol BM Genel Kurulunda 1966’da kabul edilmiş, 1967’de de yürürlüğe girmiştir. Bu Protokolle sözkonusu sınırlamalar geleceğe yönelik olarak kaldırılmış ve Sözleşmede yer alan tanım dünya genelinde uygulanabilir hale getirilmiştir, Peker, Bülent/Sancar, Mithat; Mülteciler ve İltica Hakkı, İstanbul 2005, s. 14.
7 Pazarcı, Hüseyin; Uluslararası Hukuk Dersleri 2. Kitap (8. bası), Ankara, 2014s. 185-186
8 Peker/Sancar, Mültecilerveİltica Hakkı, İnsan Hakları Derneği, bkz. http://www.insanhaklaridernegi.org/wp-content/uploads/2007/11/multeciler_ve_iltica%20hakki.pdf
9 Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri , 2. kitap , Ankara, 1993, s.177; Eroğ- lu/Taşkıran; Sığınma Hakkı ve Mültecilerin Durumu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi (TBBD), 2002/1, s. 106.
10 1934 Tarihli İskan Kanunu’na göre “Türkiye’ye yerleşmek maksadıyla dışardan gelen, Türk soyundan olan ve Türk kültürüne bağlı kimselere” göçmen denir.
1948 yılında ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. maddesinde iltica hakkı temel bir insan hakkı olarak ilan edilmiştir:
“Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve sığınma olanağından yararlanma hakkına sahiptir.”